Güzel Sanatlar Lisesinde Okumak ya da Direkt Üniversiteden Başlamak?
Güzel
Sanatlar Lisesinde Okumak ya da Direkt Üniversiteden Başlamak?
Evet, bu
oldukça tartışmaya açık bir konu. Ancak, güzel sanatlar lisesinde okumuş biri
olarak, belki biraz taraflı ama yine de objektif bir bakışla uzun zamandır bloğumda
yazmak istediğim düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Elbette,
güzel sanatlar lisesinde okumadan doğrudan üniversitede güzel sanatlara
başlayan ya da hiç sanat eğitimi almadan kendini geliştiren birçok harika
yetenek var. Hatta alaylı olup, eğitimli sanatçılardan daha iyi işler
çıkaranlar bile var. Bu gerçekliği kabul ediyorum. Bazen onlar, bizim
mükemmeliyetçiliğimizin yol açtığı özgüven eksikliğinden daha az etkilenerek
daha cesur ve yaratıcı olabiliyorlar.
Ancak, güzel
sanatlar lisesinde okumak da büyük bir şanstır. Küçük yaşta bir sanat ekolüyle
tanışmak, bu atmosferin bir parçası olmak bir ayrıcalıktır. Ben, diğer yolun yani
direkt üniversiteden başlayanların başarılarını kabul ederken, güzel sanatlar
lisesinin değerini de herkesin kabul etmesi gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca herkesin kendi ayrıcalıklarını ön plana çıkardığı şu dönemde fazla mütevazi olduğumuzu düşünüyorum. Her zaman biz mütevazı olup ince düşünmek zorunda değiliz; bu karşılıklı olmalı, bir denge
sağlanmalı.
Eğitim
Sistemi ve Değişim
Evet, bugün
eğitim sisteminin genel durumuna baktığımızda, Fen Liseleri gibi köklü okullar
bile kalite anlamında eskiye göre daha olumsuz bir noktada olabilir. Güzel
sanatlar liseleri de bu durumdan etkilenmiş olabilir ve eski standartlarını
kaybetmiş olabilirler. Hatta artık okulumuzun ismi bile değişti. Eskiden
"Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi" idi adı. Bu isim, hem
Anadolu Lisesi seviyesinde dersler hem de uygulamalı sanat dersleri sunan özel
bir eğitim sistemini ifade ediyordu. Üstelik bir yıl hazırlık okuyarak, sanat
dolu bir atmosferde eğitime başlardık.
Bugün bazı
şeyler değişmiş olsa da, bu durum Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi'nin o
dönemdeki kalitesini gölgeleyemez. Koridorlarından sanat fışkıran, her köşesi
sanatsal ilham veren bir okuldu. Bu atmosferin bir parçası olmak, benim için
unutulmaz bir şanstı.
Ben,
Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Bölümü mezunuyum. Bu okulda
yalnızca resim ve müzik bölümleri bulunuyordu. Sadece en yeteneklilerin
seçildiği, sınırlı kontenjanıyla herkesin kolayca giremeyeceği bir okuldu.
Sınavına 3 bin kişi katılmıştı ve yalnızca 24 öğrenci alındı. Giriş süreci
oldukça zorluydu: canlı model çizimi, kompozisyon çizimi, hayalden imgesel
çizim ve bir mülakat. Adeta bir üniversite sınavı gibiydi, oldukça heyecan
vericiydi.
Benim
tercihim Eskişehir oldu çünkü eğitimi çok kaliteliydi. Bilecik'te olmadığı için Kütahya, Bursa veya Eskişehir arasında tercih yapmam gerekiyordu en yakın yerler olarak.. Ben Eskişehir'i seçtim.. Buz gibi soğuk ama güzel Eskişehir.. Yatılı olarak okumak
zordu ama buna değdi. Akşam saat 10’a kadar atölyelerde çalışmamız gerekiyordu.
Sanırım sürekli çalışma alışkanlığım da buradan geliyor. Hocalarımızın çoğu
Anadolu Üniversitesi mezunuydu ve aralarında ünlü sanatçılar da vardı. Hatta hocalar
Teşvikiye Sanat Galerisi, Siyah-Beyaz Sanat Galerisi gibi önemli galerilerin
sanatçılarıydı.. Onların atölyesinden eğitim aldığımız için çok şanslıydık.
Tabii bunun bir bedeli vardı: Küçük yaşta yatılı okumak, aileden uzak kalmak, kendi ayaklarının
üzerinde durmaya çalışmak. Her şey emek emek gerçekleşti.. Evde aile ortamı, annenizin sıcacık yemekleri varken, yemekhanede
sıraya girip yemek yemek kolay değildi. Hafta sonları eve giderdim ama zaman hemen
biterdi. Dönüş yolculuğu, annemin yeni yıkadığı çamaşırlar dolu bavulum, gözümden
pıt pıt akan gözyaşları, kocaman siyah resim çantam.. Boş gidemezdim mesela eve
elimde hep bavullar.. Okula dönünce ise yatakhanede çarşaf değiştirmenin bile
stresini taşırdım. Hâlâ nevresim geçirmekten pek hoşlanmam.
Sanatın
İçinde Bir Eğitim
Okulumuzda
hem resim hem müzik bölümleri vardı. Resim bölümü öğrencileri genelde daha
sakin, çalışkan ve içine kapanık bir yapıya sahipken, müzik bölümü öğrencileri
daha dışa dönük, eğlenceli ve hareketliydi. Yatılılık oldukça disiplinliydi;
hasta olmadıkça yatakhaneye saat 22:00’den önce giriş yoktu. Bu disiplin bizi
çalışmaya zorluyordu ve bir anlamda faydalı oluyordu.
Müzik
bölümünde piyano, keman, çello, yan flüt, kontrbas gibi enstrümanların yanı
sıra şan dersleri vardı. Çok sesli koromuzun harika tınıları okulun her
köşesine yayılırdı. Sanat şehri Eskişehir’in bu anlamda kattıkları çok
değerliydi. Zorunlu opera ve tiyatro etkinlikleri, sergiler, film gösterimleri
gibi deneyimler sayesinde dolu dolu bir eğitim aldık.
Resim
bölümünde ise karanlık odada fotoğraf baskısından serigrafi ve ağaç baskıya,
litografiden tuval üzerine yağlı boya çalışmalarına, sulu boya, guaj boya, kolaj,
canlı model çizimlerine ve heykel atölyesinde heykel yapmaya kadar pek çok
teknik eğitimi gördük. Sanat tarihi dersleri, imgesel çizim, kompozisyon
çalışmaları ve diğer Anadolu Lisesi dersleriyle dolu dolu bir müfredatımız
vardı. Bu eğitim sayesinde üniversitede zorlanmadım; aksine, lisede
öğrendiklerim nedeniyle bazı şeyler bana tekrardan ibaret geldi.
Şimdi ise bende bir eğitimciyim akademisyenim ve öğrencilerimden "güzel sanatlar lisesi okudum hocam" ve hatta "ben de yatılı okudum hocam" diyenleri görünce gözlerim ışıldıyor.. Tıpkı başka şehirde karşılaşan memleketlilerin birbirini tutması gibi.. onlarda kendimi ve arka plandaki o zorlu emeği görüyorum..
Minnettarlık ve Gurur
Eskişehir Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, sadece eğitim değil, dostluklar anlamında da bana çok şey kattı. Minikken birbirimize sığındık, bugün hâlâ en sevdiklerim o arkadaşlarım. Bu deneyimlerin beni şekillendirdiğini, bana çok şey kattığını düşünüyorum ve onun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
Sevgi ve Saygılarımla
Doç. Dr. Merve Karaman
Yorumlar
Yorum Gönder